Hollanda, Amsterdam - Gezilecek Yerler

Merhaba,

Amsterdam, özgürlüğün, esnekliğin şehri. Ayak basar basmaz, ruhundaki farklılığı, atmosferindeki özgünlüğü insanların yüzünden okuyabiliyorsunuz.

Uçaktan inip, otele varıp, yerleştikten sonra kendimizi bu havayı solumaya bıraktık. Otelimiz müzeler bölgesi diye geçen Museumplein'daydı, yani meşhur I amsterdam yazısının bulunduğu yerde. Yazıyı gündüz göremedik desem yeridir, o derece kalabalıktı. Hani şehirlerde bazı noktalar kilit olur, burası da Amsterdam için kilit noktalardan biri.



Meydanda biraz dolaştıktan sonra yemek yemek için Hard Rock Cafe'nin yolunu tuttuk. Gerçekten epey aç olduğum için mi bilmiyorum ama burada yediğim hamburgerin tadı çok başkaydı. Yanına bir de Hollanda'nın popüler birası Heineken alarak enerjiyi depoladık ve kanal şehri Amsterdam'ı gezmeye koyulduk.


Kanallar, 16 yüzyıl itibariyle, daha kolay ulaşıma, lojistiğe vs. imkan sunacak bir şehir planlaması projesi sebebiyle yapılmaya başlanmış. Proje zamanla gelişmiş ve büyümüş. Ancak çevrede yaşayan insanların buraları çöplük niyetiyle kullanması, hastalıkların çoğalmasına, insanların ölmesine sebep olmuş. Şu anda turist çeken bu yapılar, bir dönem pislik yüzünden bataklık haldeymiş.


Çokça hediyelik eşya saten dükkan var, irili ufalı, rengarenk takunyalar favori.


Dam Meydanı, şehrin en popüler ve dolayısıyla kalabalık meydanlarından biri. Ünlü alışveriş merkezleri ve mağazalar bu alan çevresine toplanmış.


Özgürlükler şehri demiştik buraya. Fuhuş, Amsterdam'da serbest ve Red Light District bu sektörün en popüler yeri. Eğer görmek istiyorsanız, akşam gitmelisiniz çünkü gündüz faal bir yer değil. Dört bir yanda erotik müzeler de yer alıyor.


Amsterdam denince akla gelen bir diğer şey de halüsinojen mantarlar ya da mantarlı kekler. Eğer deneyecekseniz, yanınızda mutlaka yemeyecek birinin olmasını tavsiye ederim. Sonuçta zehirleniyorsunuz, vücudun nasıl bir tepkime göstereceği kişiden kişiye değişiyor.

Dükkanların genelinde 6 seviye mantar satılıyor. 3. ve 4. görsel duyarlılıkta bozukluğu artırırken, 5. ve 6. daha uçuk davranışlara sebep olabiliyor. Panzehir almayı unutmayın. İhtiyaç duymasanız da, yanınızda bulunsun.

Müze severler için burası adeta bir cennet.
Van Gogh Museum, Vincent Van Gogh eserleriyle dolu bir müze. Hollanda'nın bir köyünde yaşamını sürdürürken yaptığı resimler, Fransa'ya abisinin yanına gitmesi ile apayrı bir hal alıyor. Yaratıcılığın, çevrenin, insanların, teknolojinin ve paranın etkisiyle nasıl da değiştiğini görüyoruz Van Gogh eserleri ile. Müzede fotoğraf çekmek yasak ve giriş ücreti 15€.

Heineken Experience binası, eski bir bira fabrikası. Öyle gireyim bir bakıp çıkarım diyebileceğiniz yerlerden değil. Heineken birasının tarihinden başlıyor, müthiş bir pazarlama stratejisi ile hazırlanmış etkinlik yumağı ile uzun ama keyifli vakit geçirmenize olanak veriyor. Giriş ücreti 17€.


Biranın yapım aşamalarını birlikte geçip, son safhada kendisine ulaşıyoruz. Bugüne kadar kullanılmış şişeler, tabelalar, reklamlar, logolar hepsi müzenin birer parçası.



Biranın yapıldığı ve mayalandığı kazanları da görmek mümkün. Futbolseverler için hazırlanmış ayrı bir kat var. Sponsor olunan takımların hediyeleri, uzanırken tarihi maçların izlenebileceği rahat koltuklar, neler neler.

Girişte yeşil bir bileklik veriliyor. Bileklikte, 2 yeşil 1 beyaz düğme var. Alt kattaki hediyelik eşya kısmına beyaz düğmeyi verdiğinizde, bir bira bardağı alıyorsunuz. Eğer kanal turu yapmak istiyorsanız, yeşil düğmelerden birini saklayın, diğeriyle de bira için. :)

Heineken binasından çıktıktan sonra, yolun karşısında motorlar bulunuyor. Yeşil düğme ile bu motorlara binip yaklaşık yarım saat kanal turu yapabilirsiniz.

Madam Tussauds, bir çok şehirde bulunan bal mumu müzesi zinciri. Heykeller zaman zaman değişiyormuş. Hemen hemen hepsi gerçekliğe çok yakındı. Anne Frank, Hannibal Lecter, Charli Chaplin, Mahatma Gandi, Nelson Mandela, Albert Einstein, popüler şarkıcılar, sporcular...
Müze ücreti 17€.





Gittiğim diğer bir müze de, Rijksmuseum. I amsterdam'ın hemen arkasında, Van Gogh Museum'un yanında. Zeminle birlikte 4 katlı kocaman bir yer. 1600'lü yıllardan günümüze Rembrant, Vermeer, Waterloo gibi birçok sanatçının eseri bulunuyor. Silah, moda, tasarım, gemi modeli, bebek evi gibi çeşitli koleksiyonların, Orta Çağ kraliyet ailelerinin eşyalarının yer aldığı, mutlaka görülesi bir müze. Giriş ücreti 15€. 

Eğer bisiklet kullanmayı seviyorsanız, kiralayabileceğiniz pek çok yer var. Bisiklet için ayrılmış özel yollar, trafik ışıkları, park yerleri son derece güvenli bir sürüş sağlıyor. Zaten ulaşım aracı olarak da yerel halk tarafından sıkça kullanılıyor.


Floating Flower Market (Bloemenmarkt), her türden, rengarenk çiçeklerin satıldığı bir pazar. Özellikle Hollanda'ya özgü laleler ön planda.



Görülesi yerlerden biri de tren istasyonu, Amsterdam Centraal. Tipik Avrupa istasyonlarından ve çok güzel.


Pancake denememiz biraz hüsranla sonuçlandı diyebiliriz. Bildiğimiz krep üzerinde sosla birlikte muz ve çilek geldi. Tamam tadına diyecek yok ama pancake değil. İstemeden önce bir bakmak lazım tabii. :)

Amsterdam Centraal'a giden cadde üzerinde, Simit Sarayı ve Güllüoğlu dükkanları açılmış, karşı karşıyalar.



Amsterdam ortalama bir Avrupa şehri için oldukça pahalı. Ulaşım 2,5-5€'luk biletlerle sağlanıyor. Müzelerin fiyatlarını gördünüz. Yemek de ucuz sayılmaz.

Harcamayı biraz daha minimalize etmek için süreli i amstardam card'lardan almak mantıklı. Birçok aktiviteye indirim sağlıyor, kimine de ücret ödemiyorsunuz. Gerek yok ben müze gezmeyeceğim diyorsanız da, bazı hediyelik eşya satılan yerlerdeki ya da otellerdeki ücretsiz küçük tanıtım kartlarına bakın derim. Çeşitli restaurantlara, kanal turlarına, müzelere, 3-5€'ya kadar indirim olabiliyor.

Otelimiz, müzeler bölgesi diye geçen Museumplein otobüs durağının hemen karşısındaki The Concert Otel idi. Gayet memnun kaldığım, temiz, ulaşımı kolay, kahvaltısı doyurucu tavsiye edebileceğim bir yer.

Okuduğunuz için teşekkürler.



Lübnan, Ksara - Gezilecek Yerler


Merhaba,

Ksara, Bekaa Vadisi'nde yer alan şarap yapımıyla ünlü bir yerleşim yeri.
Tarihi Fenikelilere kadar uzanıyor. O dönemlerde bu bölgelerde üretilen şarap, Fenikelilerin ticaretini yaptığı bir başka ürün.

Baalbeck'ten ayrılıp, biraz ilerledikten sonra, Suriyeli ve Filistinli mülteciler için oluşturulmuş kamplardan geçtik.

Yolun bir tarafında Suriyeli çocuklar, diğer tarafında Filistinli çocuklar oyun oynuyordu. Derme çatma çadırlar, çöp içinde hayatlar.

Her şeye rağmen yaşıyoruz ya, az ötede bir düğünle karşılaştık. Mutlu gelin, mutlu insanlar...


Ksara, alabildiğine üzüm bağlarıyla çevrili. İtalya'nın Toskana bölgesi gibi.
İklimi, farklı ve kaliteli üzüm çeşitleri yetiştirilmesine elverişli.

Şarapları dünyaca ünlü ve bağ bozumu, şarap tadımı gibi butik turlar düzenleniyor.


Farklı şarap imalathaneleri var elbette ama biz turla birlikte Château Ksara'yı ziyaret ettik.

Burası 1857 yılından beri çalışır halde imiş. Öncelikle üretilen şarapların tanıtımı yapılıyor, satışı yapılanların tadına bakabiliyorsunuz.


Daha sonra üretim yapılan yere inip, buradaki süreci çalışanlardan dinliyorsunuz. Sürelerini tam hatırlamamakla birlikte, bir süre çelik kazanlarda bekleyen fermante olmuş üzüm suyu, ahşap fıçılara alınıyor. Beyaz, rose ve kırmızı şarap tercihine göre bekleme süreleri değişiyor.



 Ahşap fıçılardan alınan şaraplar, daha küçük fıçılara alınıp, yıllandırılmak ya da daha sonra şişelenmek üzere mahzenlere indiriliyor. Château Ksara'da en eski şarap 150 yıllıkmış.


Mekanda yemek yiyebiliyorsunuz, güzel bir restaurantı var. Ayrıca çeşitli etkinliklerin yapıldığı yeşillik alan da mevcut.
Şaraplar pahalı ama buraya kadar gelmişken almadan geçmedik.


Diğer Beyrut yazılarım:

Beyrut şehir merkezi
Byblos - Jbail
Harissa & Jeita Grotto
Baalbeck

Okuduğunuz için teşekkürler.

Lübnan, Baalbeck - Gezilecek Yerler

Merhaba,

Beyrut gezisinin 3. gününde, Baalbeck-Anjar ve Ksara turuna katıldık. Bu tur da Harissa-Jeita ve Byblos turundaki gibi 90$ karşılığındaydı.

İlk durağımız Baalbeck oldu. Beyrut'a yaklaşık 90 km uzaklıkta, 2 saatte ulaşabildik.

Baalbeck, Lübnan'ın Bekaa şehrinde, Bekaa Vadisi üzerinde kurulmuş antik bir şehir. Geçmişi 9000 yıl öncesine kadar uzanıyor. Bir diğer adı da Heopolis (antik dönemde aldığı isim). Fenikelilerden sonra ev sahipliği yapan Roma İmparatorluğu döneminde altın çağını yaşamış ve bu gücün göstergesi olarak, bugün kalıntılarını gördüğümüz eserler yapılmış.

Otobüsten indikten sonra elinde silahlarla bir grup asker eşliğinde ilerlemeye başladık. Bölgede koruma bu şekilde sağlanıyormuş.

Roma İmparatorluğu Hristiyanlığı kabul etmeden önce inşa edilen çok tanrılı din merkezlerinden biri burası. Gerçekten çok büyük ve ihtişamlı.

Şehir vaktiyle surlarla çevriliymiş ancak şu an onları görmek pek mümkün değil.


           







İçeride, Jüpiter, Venüs ve Bacchus tanrılarına adanmış 3 tapınak bulunuyor.

Tapınakların genelinde yumurta şeklindeki kabartmalar dikkat çekiyor ki; üremeyi, hayatın döngüsünü sembolize ediyormuş.

Tapınakların yapımında, yüzlerce sütun kullanılmış, her biri devasa yapılar. Yekpare sütunlar olduğu gibi, 2-3 parçalı olanlar da var. Parçalı olanlar ise demirlerle birbirine birleştirilmiş. Ağırlıkları bin tonun üzerine, boyu 60 metreye varan bu sütunların, bölgeye nasıl getirildiği, nasıl ayağa kaldırıldığı ve yerleştirildiği gerçekten büyük gizem.


İlk yapılan Jüpiter Tapınağı, M.Ö. 1. ve M.S. 1. yüzyıllar arasında inşa edilmiş. Her ne kadar 104 yekpare granit sütunla çevrilmiş olsa da, günümüzde sadece 6 tanesi Baalbeck'te. Diğerleri ya çeşitli ülkelere götürülmüş ya da zamana yenik düşmüş. Jüpiter'deki bu 6 sütun, komplekste bulunan diğer sütunlardan çok daha uzun ve Baalbeck'in en yüksek bölgesinde.

Jüpiter Tapınağı'ndan sonra Büyük Sunak ve akabinde de Bacchus Tapınağı, M.S. 2. ve 3. yüzyıllar arasında yapılmış. 3'ü içinde günümüze en iyi taşınmış olanı.

             





42 sütunla çevrelenmiş Bacchus Tapınağı'na büyük bir kapıdan geçerek giriliyor.

Duvarlardaki kabartmalar ise Bacchus yani Bereket tanrısının çocukluk dönemini simgeliyormuş.

Sütunlar arasında, mermerden yapılmış 2 yazı dikkatimizi çekti.
Bunlardan biri dönemin Alman İmparatoru'nun, diğeri de Sultan II. Abdülhamid'in ziyaretlerini anlatıyor.

       



Venüs Tapınağı ise M.S. 3. yüzyılda yapılmış. Bizans döneminde Hristiyanlığa geçişten sonra kilise olarak kullanılmaya devam edilmiş. Ancak şu an harap halde.


Baalbeck, çok ve tek tanrılı dönemlerde popülerliğini hep korumuş, adeta bir hac noktası haline gelmiş. Savaş ve depremlerden gördüğü zararla birlikte, diğer yapılara da malzeme olmuş, talan edilmiş.

Baalbeck sonrasında Anjar gezisi vardı. Ancak güvenlik sorunu nedeniyle Anjar'ı geçip Ksara'ya doğru yola koyulduk.

Diğer Beyrut yazılarım:

Beyrut şehir merkezi
Byblos - Jbail
Harissa & Jeita Grotto
Ksara

Okuduğunuz için teşekkürler.


Lübnan, Harissa & Jeita Grotto - Gezilecek Yerler

Merhaba,

Harissa, Beyrut'a 20 km uzaklıkta bulunan Jounieh şehrine ait bir yerleşim yeri. Katolik Hristiyanlar için önemli bir ziyaret yeri olan Our Lady of Lebanon burada yer alıyor.

Kilise, yerden yaklaşık 650 metre yükseklikte. Buraya ulaşmak için 4 kişilik teleferiklere binmek gerekiyor. Şehri izlemek çok güzel ancak teleferikler epey eski. Korkmadım diyen yalan söyler bence. Taşıma ücreti, 2013 yılında 5500 Lübnan lirası idi, şu an ne kadar bilemiyorum. Çıkış-iniş için ayrı bilet alınıyor.


Kilise üzerinde, 15 ton ağırlığında Fransız yapımı Meryem Ana heykeli bulunuyor. Heykel, 1908 yılında eklenmiş ve bu tarihten sonra burası Katolik Hristiyanlar için bir hac noktası haline gelmiş. Hava gerçekten çok kirli. Heykel beyaz ve sararmış bir haldeydi. Zaman zaman beyaza boyanıyormuş. Kilise çok küçük, hatırladığım kadarıyla giriş ücretliydi.

Çevresinde dolaşıp, heykelin ayaklarına kadar çıkılabiliyor.

         


Şehir bu tepede tam olarak ayaklarınız altında kalıyor. Ancak belirttiğim gibi hava o kadar kirli ki maalesef güzelliğin keyfini çıkarmak mümkün değildi. Yakıt olarak kömür kullanılıyor çoğunlukla ve şehir is içinde.


Dönüşte yine teleferik eşliğinde aşağıya indik. Korktuğumuz başımıza geldi ve 5 dk kadar teleferik içinde kaldık. :)

İlginç bir detaysa, milletin evini izleye izleye şehre iniyor olmak. Kimisi mutfakta yemek yapıyor, kimisi salonda tv izliyordu. Perdeler açık, duruma alışılmış.


Harissa'dan ayrılıp, Jeita Grotto'ya doğru yola çıktık.

Harissa, Byblos ve Jeita, 1 güne sığdırılan standart turlardan. 1 gün oldukça da yeterli. 2013 yılında, ekstra tur ücreti olarak 90$ vermiştik. Turdan bağımsız giden arkadaşlar da aşağı yukarı aynı ücreti ödediklerini söylemişlerdi. Tabii bu anlaşmaya ve katılımcı sayısına da bağlı.

Jeita Grotto yani Jeita Mağaraları, yukarı ve aşağı olmak üzere 2 tane. Mağaralara giriş ücreti 18,150 Lübnan Lirası idi, buna transferler ve 2 mağaraya giriş dahil.

Yukarıdaki mağaraya çıkmak için böyle bir trene biniliyor. Her ikisinin de keşfedilişi farklı zamanlarda olmuş.

Yukarıdaki 1958 yılında, aşağıdaki 1836 yılında bulunmuş. Milyonlarca yıldır oluşmaya devam ediyorlar. Dünya'nın yeni 7 harikalarından biri olması için çalışıyorlarmış.

Girişte fotoğraf alabileceğiniz tüm elektronik aletleri kilitli bir dolaba koyuyorsunuz, kilidi de yanınıza alıyorsunuz.


Bugüne kadar insan yapımı olmayan yerler arasında gördüğüm en şaşırtıcı yerlerden biri benim için. Karstik oluşumlar zaten başlı başına muhteşemken, bir de inanılmaz şekilde ışıklandırılmış. Gölge oyunlarıyla mağaraya derinlik kazandırılmış. 9 km'den fazla uzunluğu var ancak ziyarete açık kısmı 750 metre.

Benzer bir oluşum ülkemizde Tokat'ta var aslında. İsmi Ballıca Mağarası. Çoban, koyununun mağaraya kaçmasıyla burayı keşfediyor. O zamanki şaşkınlığını görmek isterdim doğrusu.
Turizm Bakanlığı'na ait, Jeita'dan geri kalmayacak bir yer ancak korumasız. Çöp adamlardan, oklu kalplerden neden vazgeçemiyoruz anlayamıyorum.

Aşağı mağarada ise motorlu teknelerle gezinti yapılıyor. İnternette mutlaka video, fotoğraf bulmak mümkün ancak biz hepsini dolaba kilitlediğimiz için görüntü alamadık.

Teknelerle yavaş yavaş mağara içinde ilerliyorsunuz. Karanlık ancak küçük renkli ışıklandırmalar yapılmış. Aslında ürkütücü yanı da var, tam hayranlıkla çevreyi izlerken şıp diye su damlıyor başınıza. Kesinlikle görülmesi gereken yerlerden biri.

Mağara çıkışında Time of Guardian heykeli var. Dönüş için küçük bir trene binip aşağıya indik, isterseniz yürüyebiliyorsunuz.

Diğer Beyrut yazılarım:

Beyrut şehir merkezi
Baalbeck
Ksara
Byblos - Jbail

Okuduğunuz için teşekkürler.