Makedonya, Ohrid - Gezilecek Yerler

Merhaba,

St. Naum gezisi ardından Ohrid şehir turu için yola çıktık. (St. Naum yazısına ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.) Yol boyu, dağlar, Ohrid Gölü ve yemyeşil ağaçlar bize eşlik etti.

Otobüsten indikten hemen sonra, güne gölde tekne gezisi ile devam ettik. Ücret kişi başı 15€. Bunu küçük teknelerle, daha salaş ve daha uygun fiyata yapmak da mümkün ama turla hareket edilince bazı etkinlikler aslından daha maliyetli oluyor maalesef.

Tekne turunu mutlaka yapmalısınız, bizimki yaklaşık 40 dakika sürdü. Göl o kadar temiz ki abartısız, yansımanızı detaylıca görebiliyorsunuz. "Sınırsız 2 çay" diye bir tabir edinmişler. Gezi bitene kadar 2 çay içebiliyorsunuz.


Tur sırasında, Church of St. John at Kaneo'yu ve eski Yugoslavya başbakanlarından Josip Broz Tito'nun evini gördük. Balkan topraklarında yaşayan kiminle konuşsak, hepsi eski Yugoslavya'nın özlemini çekiyor, o dönemleri anlatırken gözleri doluyor. Josip Broz Tito da o kadar sevilen, ardından hasretle konuşulan bir insan ki, adının geçtiği her cümle, "şimdi olsaydı" ile devam ediyor. Böylesine güzelliklerle anılmak, ne mutlu...



Tekneden inip çarşıya doğru yola koyulduk. Dükkanlara biraz göz gezdirip, ara sokaklara daldık. Evler Safranbolu'yu görenlere çok tanıdık gelecektir. Mimari aynı, binaların boyanma tarzları aynı, çok şirin, çok sıcak. Balkan dönemlerini anlatan dizilerin çekildiği evler, kapılar çok popüler. Fotoğraf çektirmek isteyen insanlar kuyruk oluşturuyor. Zaten özellikle Elveda Rumeli'den sonra buraya Türkiye'den akın akın insan gelmeye başlamış. 


Derken bir el yapımı kağıt atölyesine ulaştık. Kapalıydı, ancak atölye önüne örnek kağıtlardan bırakılmış. Papirus benzeri bu kağıtların, Çin'inkinden çok daha eski bir tarihe sahip olduğu iddiası var. 

Buradan geçip, Aya Sofya Kilisesi'ne uğradık. 4. yüzyılda yapılmış bu kilise, Osmanlı döneminde cami olarak kullanılmış. Bahçe tarafında küçük bir amfisi var, günümüzde ise festivallere ve konserlere ev sahipliği yapıyormuş. 


Sonraki durağımız, Roma döneminden kalma antik tiyatro oldu. Tiyatroda, varlıklı ve ünlü isimler için ayrılmış loca ve hatta isimlerinin yazılı olduğu alanlar bulunuyor. Bu meydanda gladyatör dövüşleri de yapılmış. Günümüzde de çeşitli etkinlikler için kullanılmakta.


Tiyatrodan sola devam eden yol, bizi tekne gezisi sırasında gördüğümüz Church of St. John at Kaneo'ya götürdü. Kiliseye giriş yaklaşık 1,5€. İçeriye girmesek de, bahçesinde oturup, manzaranın tadını çıkardık. Ohrid muhteşem bir yer gerçekten!



Epey yürüdük, epey yol aldık, karnımız da acıktı. Kiliseden limana inip, göl kenarındaki cafelerden birine oturduk. Cafeler genellikle otellere ait. Yöresel bir şey bulamadık, daha çok lahmacun, köfte, kebap, tavuk yemekleri var. Biz de köfte yiyip, ardından Ohrid'e özel olduğunu söyledikleri yandaki kekten istedik. Tahinli, cevizli, çikolatalı bildiğimiz keklerden aslında. Ama lezzetliydi. :) Fiyatı da filtre kahveyle birlikte 3€ idi.

Limanı gezerken aşağıdaki iskeleye rastladık. İşte tam burası, "Ohrid'e tekrar geleceğim" dediğim nokta oldu. :)  Hem doğanın tadını çıkarmak isteyişimiz hem de artık bedenen yorulma sinyalleri almamız sebebiyle Car Samuel Kalesi'ne çıkmamaya karar verdik.
 









Hava hafiften kararmaya başlayınca, soğuk da etkisini artırdı.
Biz de çarşıyı gezmeye karar verdik. Tabii şu güzelliğe son kez baktıktan sonra. :(

Çarşı, yol boyu karşılıklı bulunan 2-3 katlı dükkanlardan oluşuyor. Dükkanlar, genellikle giyim, hediyelik eşya, kuyumculuk üzerine.


Bir önceki yazımda, Ohrid incisinden bahsedeceğimi söylemiştim. Şehirde en popüler hediyelik eşya bu.
Ohrid Gölü'nden çıkarılan bir balığın pullarından elde edilen madde, sedef üzerine sürülerek hazırlanıyor. Tabii bunu gerçek mi değil mi ayırt etmek imkansız. Sadece 2 aile, bunu senelerdir babadan oğula aktarıyor, başka kimse de işin sırrını bilmiyormuş. Kız çocuklarına, sır paylaşılmasın diye öğretilmiyormuş. Gelin görün ki, en az 10 dükkana girdik, hepsi de bu 2 aileden birinin kendileri olduğunu söylüyor.
Biz de hatıra olması amacıyla küçük inciler aldık ve çarşı gezisini Çınar Meydanı'nda sonlandırdık.


Çınar ağacı, Ohrid'in en eski ağacı olarak biliniyor. Kökleri açıkta kalmaktan zamanla çürümüş ve kendine zarar vermeye başlamış. Bunun üzerine müdahale edilmiş, ağaç daha fazla kök salmasın diye ziftli muşambalara sarılmış. :(


Buradan da otelin yolunu tuttuk. Hotel Aqualina, Ohrid Gölü kenarında, biraz eski, ısıtmasında nispeten sorun bulunan (kış ayları için daha da sıkıntı olacaktır), spor tesisleri bulunan 4* bir otel.

St. Naum manastırını ve Ohrid'i aynı güne sıkıştırmak bizim için biraz yorucu oldu. Eğer vaktiniz varsa ayrı günlerde, daha fazla keyif alarak gezmenizi tavsiye ederim.

Ohrid ucuz sayılabilecek bir şehir. Para birimi Denar.

Dingin, huzurlu, doğayla iç içe tatil yeri arıyorsanız tam size göre. Plajı var, denizden farksız gölünde yüzülebiliyor. Kamp yapmak mümkün.

Şimdiden keyifli tatiller. :)